"Rüya bitti. Her şey aynı kaldı, yalnızca ben 30 yaşıma geldim ve çok sayıda insan saçını uzattı. Hepsi bu!"
*****
"Dünyada 80'lerden buyana hiç bir şey değişmedi. Kontrol hala aynı kişilerin elinde. Savaşlar, çatışmalar, kavgalar ve para tuzakları yine devam ediyor. Değişen tek şey ben 30 yaşıma geldim, saçım hala kısa ve çok sayıda insan, ılımlı İslam'ın peşinde koşmaya başladı. Hepsi bu!"
*****
Geçenlerde İstanbul'da Salih ile serserilik yaparken "Acaba 70'lli yıllarda yaşasaydım ne olurdu?" Sorusunu sordum ve yanıt bulamadım.
Çünkü her dönemin kendine özgü bir güzelliği var.
Tarihe 60 ve 70'ler de dünya gelen insanların savaş sonrası hüzün ya da mutluluk patlaması ürünü olduğu düşünülmektedir.
Hüzün ve mutluluk her zaman aynı paketin içinde olmuştur.
80'ler ise yeni bir dönemin ilk adımıdır.
A politik gençlik, sosyal hayattan uzaklaşan toplumlar ve iç çekişmelerin dünyada sona ermesiyle başlayan yeni düzen!
Berlin Duvarı'nın yıkılması...
90'lar ise biraz eskiden, biraz yeniden oluşan bir karmaydı.
Yani hem teknoloji vardı, hem yoktu...
Bu biraz imkan ve mantık meselesiydi.
2000'li yıllara ise gözümüzü savaşlarla açtık!
11 Eylül 2001 saldırısı dünyada yeni bir sayfa açtı, Ortadoğu'da, Kafkaslar, Balkanlar ve bir çok yerde savaşların ortaya çıkmasına vesile oldu.
Küreselleşmenin ürünü olan savaşlar günlük yaşamımızın bir parçası haline geldi.
Eylemler...
Yürüyüşler...
Bildiriler....
Tepkiler ve hüzünlerle dolu bir savaş serüveni başladı.
Gazete haberlerinin yanı sıra canlı yayında önemli bir tarihin ve kültürün üzerine atılan bombaları izledik.
Hızımızı alamadık bu insanlık vahşetini play station oyunları haline getirip evimizde kendi savaş dünyamızı yarattık.
2000'li yıllarda dizilerin bir çoğu savaş konularını ele almaya başladı.
Hollywood filimleri sayesinde Ortadoğu'daki Arap ülkelerinin neredesiyle cadde ve sokaklarını bile öğrenir olduk.
Ve tabiki Oscar'ı da artık bir savaş filmine vermemiz gerekiyordu ki bunu da yaptık ve "The Hurt Locker" en iyi filim ödülünü aldı.
*****
Robotlaşan hayat ve günden güne ılımlı İslam'a doğru yürüyen insanları görünce, değişimin ne yönde güçlendiğini hissetmek zor olmuyor.
Oysaki bizi bir çok ulustan ayıran en önemli özelliğimiz liderimizin Mustafa Kemal Atatürk olmasıdır.
Sadece dahi asker kişiliği, devlet adamlığı değil, ileri öngörüsü ile ülkeyi sağlam temeller üzerine oturtması da unutulmamalıdır.
Bildiğim kadarıyla dünyada barış adına atılan en önemli adımı Mustafa Kemal "Yurtta barış, dünyada barış" mesajıyla atan kişi olmuştur.
Hatta barış için cehaletle savaşan, mücadele veren kahramanlıklar yazan da O'dur!
Kaldı ki İslam dini de barış ve huzur dinidir.
Atatürk'ün çizdiği çağdaş uygarlık yoluda İslam'ın bu güzelliğini bize sunmuştur.
Ama bugün geldiğimiz noktada bazı şer odakları Atatürk evrenselliği günden güne yok etmek için büyük gayret çabalamakta, Laik ve çağdaş Türkiye Cumhuriyeti'nin temeli sarsılmak istenmektedir.
Peki buna izin verecek miyiz?
Tabi ki hayır!
*****
Ama ne yapa bilirim...
Bende 30 yaş sendromu dünyanın içinde bulunduğu kaos, ülkemdeki iç kamaşa ile başlıyor.
Çünkü daha Viagra kullanmama gerek yok!
Yemeğin yağı, tuzu, azı, çoku beni çok fazla etkilemiyor.
Yürümek, koşmak sorun değil.
Sevişirken nefes nefese kalıp kalp ilacımı almıyorum.
Ayrıca istediğimi elde etme konusunda da sorun yaşamıyorum.
Tüm bunlar belki 10 yıl, belki daha sonra yaşayacağım yaşlılık belirtileri olabilir.
Şuan için sıkıntım dünyanın sürüklendiği nokta ve karamsarlık.
Ne diyordu John Lennon;
"Rüya bitti.
Her şey aynı kaldı, yalnızca ben 30 yaşıma geldim ve çok sayıda insan saçını uzattı.
Hepsi bu!"
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder