Her şey polisin ağaca sımsıkı sarılmış genci, o ağaçtan zorla ayırmasıyla başladı.
Ardından köklerini cumhuriyet topraklarına salmış ağaçlar sökülüp ölüme bırakıldı.
Ailesinden koparılmışçasına canı yanan o genç “yapmayın, bu acıyı bize yaşatmayın” diye haykırdı.
Ama O’nu duyan olmadı.
O derdini anlatmak isterken tazyikli su sıkıldı susturuldu.
Yetmedi ‘bağırıyor’ diye gaz bombaları atıldı, yine yetmedi tekme-tokat meydan dayağıyla devam edildi.
Bir çığlık, bin çığlığa, bin çığlık milyonlara, milyonlar dünyanın dört bir yanından gelen desteğe dönüştü...
İlk önce alkışla, ıslıkla, sloganla başladı, sonra evlerde tencerelerin, tavaların tıngırtısıyla devam etti.
Koca bir ülke tek yumruk oldu!
Sokaklara döküldü, hiç tanımadığı hayatında hiç görmediği insanlarla omuz omuza yürüyüşlere başladı.
“Hayır şiddet uygulayacaksanız aramıza giremezsin, bizim amacımız belli” dendi.
Bizden olmayan bazı kendini bilmezler, vurup kırmaya, taş atıp provoke etmeye çalıştı izin verilmedi.
Son yılların en büyük dayanışma örneği sergilendi.
Herkes evinden bir şeyler getirerek destek olmanın yarışına girdi.
Kimisi; namazını kılmak için izin isteyip, “hazır eve gitmişken su götüreyim kardeşlerime” diyerek namaz sonrası eli kolu dolu döndü meydana.
Kimisi; çadırı kurup “Hayır bırakmam bu ağaçları, talan ettirmem parkımı” diyerek günlerdir iki-üç saatlik uykuyla mücadelesini sürdürdü.
Her şey o ağacın köklerinin cumhuriyet topraklarından sökülüp atılmasıyla başladı.
Büyük bir simge olmuştu o ağaç!
Hepimizin gözünü açmıştı!
Yeniden ülkemize bağlamıştı, Atatürk ilke ve devrimlerini hatırlatmıştı.
Bir ağaçtı gözümüzü açan, sokaklarda alkış tutmamızı sağlayan...
****
Tüm bu yaşananları görmek istemeyenler soruyor; “Neden gidiyorsun Gezi Parkı’na, niçin bu kadar destekliyorsun bu eylemi?” Diye.
Destekliyorum çünkü; bir pazar günü göz göre göre yakılan Haydarpaşa Tren Garı’nın yeniden o tarihi kimliğine kavuşturulmak yerine, otel olmasını istemediğim için, destekliyorum...
Emek Sineması’nın yok edilmesinin canımı acıttığı, İnci Pastanesi’nin abuk-subuk iftiralarla kapatılmaya zorlanmasının saygısızca olduğuna inandığım için.
Sadece bu mu?
Ya gazetecilere yapılanlar?
Yazdıklara sinirlenip; “Gazete patronlarına sesleniyorum kovun bu gazetecileri” diye bas bas bağıran bir Başbakanın bir an önce bu yaptıklarının farkına varmasını dilediğim için...
Her ne kadar görüşlerinin büyük bölümünü eleştirsem de; bir zamanlar AKP’yi destekleyip, sonra gözü açılıp Başbakanı eleştirdiği için gazetelerinden kovulan; Hasan Cemal’e, Perihan Mağden’e, Nuray Mert’e, Ahmet Altan gibi yazarlara sahip çıkmak, görüşleri ne olursa olsun, onların yalnız olmadığınız hissettirmek için gidiyorum.
Yıllardır suçlarının hale ne olduğunu kimsenin anlayamadığı, mantık dışı gazeteci tutuklamalarının önüne geçmek için gidiyorum gittim ve gitmeye devam edeceğim...
Atatürk ve devrim arkadaşlarının yok sayılmasına tahammül edemediğim için oradaydım ve her zaman orada olacağım.
29 Ekim’de Türk Bayrağı taşıyan anneleri zor kullanılmaması için destekliyorum.
Daha özgür, daha demokratik bi Türkiye istediğim için, her gün Gezi Parkı’na bedenimle gittim, şimdi ruhumla oradayım, alışla, sloganla tepkimi dile getiriyorum.
Artık Başbakanın, Fazıl Say, Bekir Coşkun gibi aydınlara “Beğenmiyorsun defol bu ülkeden...” sözünü duymak istemediğim için Gezi Parkı’ndayım.
Hayatını bilime, tüm mücadelesini kız çocukların okumasına adayan Türkan Saylan ve O’nun gibi değerlerin evlerinin sabaha karşı basılıp, kapılarının tekmeyle kırılıp “Bunlar terörist” denmesini onuruma yediremedim için Gezi Parkı’na gidiyorum, ömrümün sonuna kadar hep gitmeye devam edeceğim.
****
Ben ihale almak, zengin olmak, siyasi rant sağlamak, reklam yapmak için değil, Türkiye’nin bağımsız, özgür, sanatçılarının aşağılanmadı, gazetecilerin haksız yere cezaevinde olmadığı, insanların Cumhuriyet ve değerlerine sahip çıktığı için terörist damgasının yenmediği bir ülke istiyorum.
Laikliğin dinsizlik olarak algılamadığı, Alevilerin aşağılanmadığı, cinsel kimliğin yok sayılmadığı, Ermeni, Rum ve Yahudi dostlarımızın hedef gösterilmediği bir Türkiye istiyorum.
Çok şey istemiyorum; sadece bana karışmayın, içeceğim iki duble rakıyı boğazıma dizmeyin, bırakın, bırakın beni 23 Nisan’da kardeşimin bayram gösterisinde izleyip, 19 Mayıs’ta o gençlerin bayramında coşayım...
Yeter artık cuma namazı kılmaya gittiğimde rahat olmak istiyorum.
Namaz safında bile kendini iktidara göstermek için yarışan insanlarla dua etmek istemiyorum.
Alevi arkadaşlarımla Cemevi’nde sohbet etmeyi bana çok görmeyin.
Haksızlıkların önüne geçmek, tam seçim dönemi gizli saklı konan kameralarla bir takım siyasilerin özel hayatlarının, yatak odalarının, milyonların gözünün önüne serilmesine ses çıkarmayan iktidara, kendine gelmesini istediğim için gidiyorum.
Yanlış anlamayın, siz ihalenizi yine kendi yandaşınıza verin, siz yine kendi yandaşlarınızı zengin edin, ama benim demokratik haklarıma lütfen dokunmayın.
Dokunursanız Gezi Parkı’nda yüzlerini daha önce hiç görmediğim insanlarla omuz-omuza sesimi yükseltir “Yeter artık” derim.
Ben Laik Türkiye’nin tüm hassasiyetlerinin bilinmesini, bugün “Türk” kelimesinden rahatsız olan zavallıların, bu ülkeyi bu terimlerle bölmek istemesine karşı olduğum için Gezi Parkı’na tüm bedenimle gittim, yine olsa yine gideceğim, şimdi ruhumla, düşüncelerimle oradayım, hemen o büyük ağacın altında.
Ben Gezi Parkı’ndayken, annem camda tencereye vuruyor, babam ışıkları açıp kapayarak destek oluyor.
Ey AKP’ye oy vermiş arkadaş!
Ben senin içinde Gezi Parkı’na gidiyorum.
Senin de hakkını savunuyorum, daha çağdaş, daha özgür, türbanının sorun olmadığı bir ülke yaratmak için orada nöbet tutuyorum.
Her şey bir ağaçla başladı ve devam ediyor...
Dün bedenimiz, bugün ruhumuz #geziparki nda. Tüm bunlar yarın için!
NOT: Yazı Haber262.com da yayınlanmıştır siteyi görmek için tıklaya bilirsiniz...
NOT: Yazı Haber262.com da yayınlanmıştır siteyi görmek için tıklaya bilirsiniz...
Twitter/volkanyuksell
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder