7 Aralık 2012 Cuma

Beyoğlu'nun yok edilen tarihi; İnci Pastanesi


Beyoğlu’nu var eden değerlerin başında gelir İnci Pastanesi...

1944’de Arnavut asıllı usta Luka Zigoris, İstiklal Caddesi'deki tarihi Cercle d’Orient binası, numara 124'de başlar bu lezzeti İstanbullularla buluşturmaya.
Pastane dillere destan olan profiterol ile meşhurdur.
Zigoris usta 1940’ların başında önce Galatasaray’ın karşısındaki kilisenin yakınlarında kiraladığı bir atölyede başlar profiterol yapmaya ve bir çok pastaneye toptan satar.
İlginin artmasıyla birlikte daha önce Atatürk’ün gömleklerini yapan dükkanda pastaneyi açmaya karar verir.
1944 yılında İnci Pastanesi’nin İstiklal Caddesi’ndeki serüveni başlar ve günümüze kadar gelir.
Tahta tarihi kapıdan içeri girdiğinizde solunuzda up uzun bir tezgahlı buzdolabı ve üzerinden metal tabaklara konmuş profiterolüler vardır.
Üzerinde tazecik dökülmüş çikolata sosu, özel kekin içine konmuş kremasıyla sadece Türikye’de değil, dünya da adından söz ettirmektedir.
Dolabın içindeki çikolatalı turtalar,  yine çok az rastlayacağınız lezzette olan krem karamelleri görmeniz mümkündür.
İnci Pastanesi’nin çikolata ve limonatası da en az profiterolü kadar meşhur ve lezzetlidir.
Sağ tarafta konan masa ve sandalyelerde yer bulmanız çoğu zaman pek mümkün değildir.
En önemlisi ise yaklaşık 10 yıla yakın zamandır Türkiye’de her şeye zam gelmesine rağmen İnci’deki profiterolün porsiyonu hep aynı 5 TL’dir.
Ancak bu kültür bugünlerde kapanmayla karşı karşıyadır.
Tarihi Emek Sineması’nın bulunduğu ve Emekli Sandığı’na ait olan bina yap-işlet,devret modeliyle bir inşaat firmasına devir edilmesinin ardından yeniden restorasyonuyla gündemdedir.
Bu da İnci Pastanesi’nin sonun geldiğini gösterir...
Sadece İstanbul ve İstanbulluların değil, ülkemizin bu alandaki simge olmuş bir mekanın kapatılması 7’den 70’e herkesi üzmektedir.

O zaman ki Beyoğlu başkaydı
Pastane bugün müdürlüğünü yapan ve 1960’da, daha 12 yaşında öğrenciyken pastanede çalışmaya başlayan Musa Ateş, İnci Pastanesi’nde 52 yıldır izi olduğunu ve bu süreç içinde Beyoğlu kültürünün günden güne yozlaşmasına tanıklık ettiğini söyledi.
Ateş “O zaman ki Beyoğlu başkaydı ve bende Beyoğlu’na ve buradaki pastanelere hayrandım. 
Bir gün İnci Pastanesi’nden içeri girip iş istedim. Önce o dönem öğrencilerin çalışmasının yasak olmasından ötürü ‘iş veremeyiz’ dediler. 
Sonra tam kapıdan çıkacakken, ‘İyi bir çocuğu benziyorsun, uygun olan saatlerinde gel’ dediler. O gün bugün buradayım” diye anlatıyor ilk günleri. 
Zigoris’in vefatından sonra pastanenin kızına kaldığını anlatan Ateş, “Burası bizim ekmek teknemiz. Bay Luka öldükten sonra da hiçbir şey değişmedi, aynen devam ettik” diyor.

68 yıllık tarihin 52 yılına tanıklık eden Musa Ateş, Emekli Sandığı’na ait olan binanın 49 yıllığını yap-işlet-devret modeliyle bir inşaat firmasına devir edildiğini ve büyük ihtimal otel yapılmak istediğini açıkladı. 

Bu süreçte İnci Pastanesi’nin kapanmasının gündeme geldiğini de hatırlatan Ateş, “Şuan mahkemeliğiz. Bu süreç hakkında çok konuşmak istemiyorum. Ancak mahkemeden bu mekandan tahliye kararı çıkarsa İnci Pastanesi’ni bir daha açmamak kaydı ile kapatırız” diyor.

Ateş “İnci Pastanesi başka bir yerde İnci Pastanesi olmaz. 

Aynısı olamaz. 

Benim tek istediğim onarımı yapılsın ve yine İnci Pastanesi olarak devam edelim ama niyetleri o değil. 

Burayı boşaltmamızı istiyorlar. Eğer onarımı yapılsaydı ve biz İnci olarak devam edebilseydik iyi niyet var derdim! 

Mahkemeye sundukları gerekçe ise çok komik, neymiş efendim biz merdivenleri yıkmışız! Allah aşkına İnci Pastanesi’nde merdiven mi var? 

Lütfen gelin bakın sadece bir basamak var ve bizim onu yıktığımız ve binanın tarihi dokusunu bozduğumuz filan yok. Bu art niyetin ürettiği bahaneler” şeklinde konuştu.


*** 


Yukarıda okuduğunuz satırları yazarken ne yalan söyleyeyim, İstanbul'un bayrak olmuş İnci Pastanesi'ne sahip çıkılacağını ve bugünleri görmeyeceğimizi hayal ediyordum.

Bu düşüncenin sadece hayal olarak kalması ve İnci'nin kapatılması beni derinden üzdü.
7 Aralık 2012 tarihinde, sabah saatlerinde içeride müşteri varken mekanın kapısına dayanan polis ve memurlar, İnci Pastanesi'nin tahliye edilmesi için işlemlere başlamış, Yargıtay'ın kararı çıkar çıkmaz hiç bir uyarı yapılmadan, rant hırsı bürünmüşler boşaltma emeline ulaşmışlardır.
İnci'yi kapamak, çirkinliğe yol vermek, Beyoğlu'nu yok etmeye daha da yakınlaşmak olduğunu unutanlar, tarih karşısında nasıl hesap verecekleri düşünmek dahi istemiyorum.

NOT: Yukarıdaki sohbet İnci Pastanesi, tahliye edilmeden önce yapılmış, son paragraf, tahliye sonrasında eklemiştir...





26 Eylül 2012 Çarşamba

Neşet Ertaş türküsü gibi bakıyorsun

Maltepe tren istasyonunda inip Vedat Günyol’un evine doğru giderken, tarif edilemez bir heyecan içindeydim.

Çünkü büyük usta ve manevi babam Vedat Günyol ile buluşup, can dostu olan Fazıl Hüsnü Dağlarca’nın Kadıköy’deki evine gidecektik.

Edebiyatçılarla tanışmak, onların kendi aralarında sohbetlerine tanıklık etmek ise keyiflerin en güzeliydi.

Maltepe’den Kadıköy’e giderken Fazıl Hüsnü’yü gözümde yüzlerce kez canlandırıp beynimde bir yerlere koymaya çalıştım.

Ustaca yazılmış şiirlerin yaratıcısıyla tanışmanın hayali bile inanılmazdı.

Kadıköy’de Migros’un ara sokağına girip, birinci kattaki evine geldiğimizde, huysuz, aksi, her sözünde karşısındakine azar atan, ihtiyar karşılamıştı.

Fazıl Hüsnü, oturduğu sandalyeden elini bana doğru kaldırıp, “Kim bu Neşet Ertaş türküsü gibi bakan çocuk” dedi.
Vedat Günyol gibi kibar bir insan öylesine gülmüştü ki, acaba benimle dalga mı geçiyolar diye düşünüp “Neşet Ertaş’ı” belleğime bir daha çıkmazcasına kazımıştım.
İşte benim Neşet Ertaş ile ilk tanışmam böyle oldu!
Fazıl Hüsnü Dağlarca’nın huysuz bir şekide yüzüme bakıp; “Kim bu Neşet Ertaş türküsü gibi bakan çocuk” sözü ömrümün sonuna kadar aklımdan çıkmayan bir anı olarak yerleşmişti!
Dağlarca “Neşet’in türkülerinde bir anlam vardır, her satırında bir mana, sende etrafa bu anlam ve manayla bakıyor, inceliyorsun çocuk, hadi git benim çalışma masama otur, daktilomu önüne çek, sana bir şiir yazdıracağım...” sözleri sanki dün söylenmiş gibiydi.

Bir süre sonra Neşet Ertaş İzmit’te geldiğinde o gün feci yağmura rağmen koşarak gidip bu anıyı anlatmıştım.
Zaman-zaman telefon sohbetlerimizde de sürekli bu anıyı tekrarlardık.

Yine en son bir kaç ay önce konuştuğumuzda 2013’de Altın Çınar’ı almak için İzmit’e gelme sözü vermiş, o törene mutlaka Ahmet Hakan’ı da çağırmam konusunda beni tembihlemişti.




Uzun zamandır yoğun bir tedavi geçirdiği bildiğim için sürekli telefonla arar bir isteği ve arzusu olup-olmadığını tekrar-tekrar sorardım.
O sadaece söz yazarı, saz ustası, yanık türkülerin buğulu sesiyle söyleyen büyük sanatçı değil, aynı zamanda “Adam gibi adam” sıfatını fazlasıyla üzerinde taşıyan bir insandı.
Şimdi gökyüzünün masmavi derinliklerinde, kim bilir belki bizi izliyor.
Yada Anadolu topraklarında patlayan silahları, atılan bombaları, akan kanı görmemek için gözlerini kapıyor, düşmanlık seslerini duymamak için sazına sarılmış, Ruhi Su, Aşık Veysel ile türkü söylüyordur.
Kim bilir oradan bize bakıp-bakıp nasıl kızıyordur...

Şimdi gökyüzünün masmavi derinliklerinde, kim bilir belki bizi izliyor.
Yada Anadolu topraklarında patlayan silahları, atılan bombaları, akan kanı görmemek için gözlerini kapıyor, düşmanlık seslerini duymamak için sazına sarılmış, Ruhi Su, Aşık Veysel ile türkü söylüyordur.
Kim bilir oradan bize bakıp-bakıp nasıl kızıyordur...




7 Ağustos 2012 Salı

Thasos’un kumu, denizi ve yemeği...



Gündemimde bir Yunan Adası’na gitmek, gezmek ve Ege’nin karşı kıyısındaki kültürü görmek vardı. Daha önce gittiğim Rodos’un, Bodrum ya da Marmaris’ten her hangi bir farkı olmadığını göz önünde tutup, Thasos Adası’na gitmeye karar verdim.
Bu kararımı destekleyen arkadaşlarımla birlikte İstanbul’dan özel arabamla Yunanistan’a doğru yol olmaya başladım.
İpsala sınır kapısından geçip, Yunanistan’ın o muhteşem otobanından, Kavala’ya 50 km. kala yer alan sahil kasabası Keramoti’ye ulaştım.
Çünkü Thasos’a en yakın giden feribotlar Keramoti’den kalkıyor.
Keramoti’ye ulaşıp feribota bindiğim zaman Ege’nin mas mavi suları ve gemiyi takip eden martıların sesi ruhumu dinlendirdiğinin farkına vardım.
Yolculuk boyunca arabada dinlediğim Haris Alexiou’nun da bu dinginliğe katkısı olduğunu düşünmeden edemeyeceğim :)
İstanbul’dan kara yoluyla toplamda 5 saatte Thasos Adası’na ulaştığımda sudan çıkmış balık misali ne yapacağımı bilmeden şehir merkezinde turladım.
Yunanistan ana karasının 20 km. güneyinde ve Kavala’nın yaklaşık 7 km. doğusunda bulunan adanın, ana yoluna geldiğimde, ya sağa ya da sola dönmekten başka çare olmadığını düşünüp, araba içinde bir oylama yapmaya karar verdim ve oy birliği ile sağa dönme konusundaki karara uydum.
Böylece Thasos Adası’na ayak bastıktan bir kaç dakika sonra bir uçtan-bir uca gezmeye başlamış olduk. 


ŞARAP, BAL ve ZEYTİN
Eğer siz ada gezisini daha sonra yapmak istiyorsanız, hemen sola dönüp, MAKRİAMOS köyüne ulaşabilirsiniz.
Fındık, bal ve geleneksel olarak konserve yapılan meyveleriyle ünlüdür.
Merkeze en yakın tatil beldesi: “Makriamos”tur.
Ayrıca: güzel “Krissi Amoudia” ve “Skala Potamias” kumsallarında, oteller ve tavernalar sıralanmıştır.
Az önce dediğim ana yolun sağından dönerseniz her halde iki saatte filan giderseniz, solundan dönerseniz de 20 dakika da Skala Potamias’a ulaşır, Golden Beach’de harika bir tatil yapabilirsiniz.
Ama mutlaka ve mutlaka ada etrafında tur atmalısınız.
Dağ eteklerinden geçen yoldan denizi izlemek, ıssız koyları görmek, muhteşem haz veriyor.
Hatta zaman-zaman arabanızı kenara çekip denize bile girebilirsiniz.
Thasos, antik çağlarda önemli bir merkez olduğunu, ada içinde var olan tarihi kalıntılardan anlamanız mümkün.
Tatlı beyaz şarabı ile ünlü yapan Thasos, günümüzde Maldivleri andıran plajlarıyla ön plana çıkıyor.
Ada da yaşayanlarla yaptığımız sohbette ön plana çıkan geçem kaynaklarının tarımsal üretimi: bal ve zeytinyağı ile şarap olarak gösteriliyor. Ekonomik faaliyetlerde, turizmde önemli yer tuttuğunu söylemeye gerek bile yok.
Ada, 380 km. karelik bir yüzölçüme sahip. Neredeyse daire şeklinde. Yaklaşık 15.000 kişilik sürekli yaşayan insan var.


THASSOS MERKEZİ LEZZETLİ VE EĞLENCELİ
Nüfus: 3130 kişidir. Ana merkez: Thasos kasabası ya da Limin, bir ortaçağ kalesi ve klasik Yunan yerleşim alanında kurulan modern bir limandır. Liman: adanın idari ve ticari merkezidir. Oteller, lokantalar, turistik ve diğer her türlü yapı, bankalar, gümrük ve polis burada bulunuyor. Limanda, turistlerin ihtiyacı olabilecek her türlü şey satılmaktadır.
Buradaki çarşılarda gezip alışveriş yapabilirsiniz.
Ara sokaklarda yer alan meyhane ya da tavernalarda eğlenmek ise büyük keyif veriyor.
Patlıcan ve patatesten yapılan kıymalı musakka yemeğini tatmamına imkan yok çünkü her yerde bu yemekle karşılaşmanız mümkündür.
Deniz ürünlerinin tazeliği ise yediğinizdeki lezzetten anlaşılmaktadır.
Alanda, büyük bölgeler kazılmış durumdadır ve “Arkeoloji Müzesi”nde, bu alanda çıkarılan buluntuların geniş bir koleksiyonunu görebilirsiniz. Antik pazara yakın girişte bulunuyor.
Burada keşfedilen sayısız bina da bulunmaktadır. Binaların arasında, kayalık bir çıkıntının üzerine inşa edilmiş “Pan Mabedi” ve dik bir merdivenle ulaşılan “Parmenon Kapısı” da göz alıcıdır.
Thasos’un dağlık arazisi, Limin’in ötesinde, çam ormanlarıyla kaplıdır. Turizm, her yere yayılmıştır. Ama, adanın doğal çekiciliği; kendisinden bir şey kaybettirmemiştir. Osmanlı’nın izleri de halen ada da hakimiyetini korumaktadır. 

YORGİS’İN MEYHANESİ
Thasos Adası’nda yaklaşık bir haftaya yakın kaldım.
İki otel değiştirdim ve adanın her köyünü neredeyse tek-tek gezdim ya da arabayla geçtim.
Elbette hepsinin kendine özgü güzelliği ve farklılığı var.
Ancak Skala Potamias’ın sakinliği, denizinin temizliği, insanlarının neşesini size özel olarak anlatmadan geçemeyeceğim.
Burada fiyatlar oldukça ucuz.
Golden Beach’de Yorgis’in meyhanesinde birbirinden lezzetli yemekler yedim.
Eşi Eva ile birlikte yemekleri kendi yapan Yorgis, hem lezzetli, hem de çok ucuz yemekleri tatmamıza vesile oldu.
Balığı, musakkası, tatlıları, hepsi çok iyiydi.
Üstelik ödediğimiz hesaplar ise komik rakamlardı.
Kaldığımız otel ve apartlar da oldukça ucuz, temiz ve konforlu olduğunu sizlere anlatmadan geçemeyeceğim.
Thasos Adası bana göre Cunda Adası’nı andırıyor.
Cunda’daki fiyatlarla kıyaslarsak Thasos’da çok ucuz tatil yapmak mümkün.
Ege’nin hangi yakasında olursanız olun  içiniz huzurla doluyor.
Thasos’a gittiğinizde de kendinizi ülkenizde, kendi topraklarınızda , evenizde  hissediyorsunuz.
ALIŞVERİŞ ÖNERİLERİ
Thasos’da alışverişi merkez de ki köylülerden ya da alışveriş marketlerinden almanızı tavisiye ediyorum.
Çok fazla seçenek ve öneri bulmanız mümkün olabiliyor.
Zeytinyağı, şarap, Uzo, peynir, zeytin gibi ürünler almanızı tavsiye ediyorum.
**** 
KAVALA’YA GİDİŞ
Thasos’daki tatilimizin sonuna geldiğinde yine Keramoti’ye geri döndük.
Buraya kadar gelmişken,  Kavala’ya gitmemek olmazdı.
Yaklaşık 50 km. ötede yer alan Kavala’ya doğru yol aldığımızda yine Türkiye’yi andıran yollardan sanki İzmir’e gelmişçesine hissedip Kavala’ya ulaştık.
Tarihi kaleye çıktığımızda şehir ayaklarımızın altındaydı.
Neredeyse 50 derceye varan sıcaklıkta hem geziyor, hemde her yerimizden akan terleri silmeye çalışıyorduk.
Tabi silemediğimiz yerler de olmadı değil :)
Kavala kurabiyesinen yapıldığı en güzel mekanı bulup, dostlarımıza götürmek üzere paket-paket kurabiye aldık.
Artık İstanbul’a dönme vakti gelmişti.
Aklımız Thasos’ta kaldı ama işler de bizi bekliyordu.

Twitter/volkanyuksell



23 Mayıs 2012 Çarşamba

6'ncı Altın Çınar Ödülleri


İzmit'te 'Altın Çınar Sanat Platformu' tarafından düzenlenen 6'ncı Altın Çınar Ödülleri  düzenlenen organızasyonla sahiplerini buldu. Cezayir asıllı Fransız sanatçı Enrico Macias, Türkan Şoray, Emel Sayın,Erol Evgin gibi sinema ve müzik dünyasının çınarlarının da aralarında bulunduğu birçok ünlüye ödülleri verilirken, hayranları da onlarla fotoğraf çektirdi.

Altın Çınar Sanat Platformu Komitesi'nin düzenlediği ödül gecesi İzmit Emex Otel'de yapıldı. Nuri Harun Ateş'in seslendirdiği birbirinden güzel şarkılarla başlayan gecenin ev sahipliğini organizasyonu düzenleyen Volkan Yüksel ve Salih Aksu üstlenirken, açılış konuşmasını ise gazeteci Adem Turgut yaptı. Kocaeli Vali Vekili Ali Sözen, İzmit Belediye Başkanı Nevzat Doğan'ın da bulunduğu ödül töreninin sunuculuğunu Yelda Özdeş yaptı. Vali vekilinin elinden Onur ödülü alan Erkan Özerman da gece boyunca sahnede kalarak anılarını paylaştı. Dostluk ve Barış Ödülü'ne Aile ve Sosyal Politiklar Bakanı Fatma Şahin layık görülürken, bakanın ödülünü Şahin in yerine Ak Parti Kocaeli Milletvekili Sibel Gönül aldı.

Uluslararası Dostluk ve Barış Ödülü'ne layık görülen, Dünyaca ünlü Cezayir Asıllı Fransız şanatçı Enrico Macias, gecenin renkli konuklarından biri oldu.

Kendisinin Cezayir asıllı olduğunu belirten ve Cezair'in de bir zamanlar Osmanlı'ya bağlı olduğunu hatırlatan Enrico Macias, "Yabancı bir yere gelmedim. Benim annem de babamda Osmanlı idi" dedi. Sanatçı ayrıca "Atatürk'ün Türk Milleti'ne armağan ettiği 19 Mayıs Bayramınızı da kutluyorum" dedi. Ödülünü aldıktan sonra bir parçasını da canlı okuyan sanatçı, sempatikliği ve sözleri ile uzun süre ayakta alkışlandı.

'Türk Sinemasının Sultanı' olarak bilinen Türkan Şoray'a "Sinema Onur Ödülü" verilirken, sanatçı bir süredir rol aldığı dizi çekimlerinin İzmit'te devam ettiğini ve haftada 3 gün buraya geldiğini, bu ödüle layık görülmekten dolayı da ayrıca mutlu olduğunu söyledi. Gecede Emel Sayın'a 'Yaşam Boyu Başarı Ödülü',Erol Evgin'e 'Müzik Onur Ödülü' verildi. Yılmaz Güney'in eşi Fatoş Güney'e "Altın Çınar Özel Ödülü" verilirken, "En İyi TV Programı başarı Ödülü" de Okan Bayülgen'e verildi.

Gecede "Uluslararası Gazetecilik Ödülü" 'ne bir süre önce vefat eden Gökşin Sipahioğlu layık görülürken, ödülü eşine teslim etmek üzere daha önce Paris Büyükelçiliği görevinde de bulunan emekli Büyükelçi Tanju Bleda teslim aldı. Ayrıca 'Jüri Özel Ödülü' de Nazan Ölçer'e
verildi. Kent Kültürüne Katkı Ödülünün sahibi ise hayırsever iş adamı Bülent Türker oldu. Ödül töreni ardından izleyiciler basta Türkan Şoray, Emel Sayın ve Enrıco macıas  olmak üzere butun sanatçılarla fotoğraf çektirmek için büyük çaba harcadı. Muhteşem gece Nuri Harun Ateş ve Erol Evgin'in birlikte söylediği "Memleketim" şarkısıyla son buldu.

Nuri Harun Ateş ve Erol Evgin
Ayten Alpman'ı unutmadı


İzmit'te 'Altın Çınar Sanat Platformu' tarafından düzenlenen 6'ncı Altın Çınar Ödülleri töreninin finalinde Erol Evgin ve Nuri Harun Ateş, bir süre önce vefat eden Ayten Alpman'ı "Memleketim" şarkısını düet yaparak andılar.

Altın Çınar Sanat Platformu Komitesi'nin düzenlediği ödül gecesi hafızalardan silinmeyen düet ile son buldu. Yılların usta sanatçısı Erol Evgin ve Kafası Karışık Kontrtenor performansı ile son günlerin en popüler sanatçısı Nuri Harun Ateş, geçmiş yıllarda ödül alan Ayten Alpman'ın aziz hatırasına "Memleketim" şarkısını düet yaparak konuklara söyletti. Sanatçı Erol Evgin, "Ayten Alpman gibi usta bir sanatçının aldığı ödüle sahip olmanın mutluluğunu yaşıyorum. Genç
sanatçı arkadaşım Nuri Harun Ateş ile Alpman'ı anmaktan da çok mutluyum" şeklinde konuştu. Nuri Harun Ateş'in ödül töreninde birbirinden güzel şarkılar seslendirerek büyük beğeni topladı.